cirane umresi
Resulullah (s.a.v) efendimiz Mekke-i Mükerremeyi fethet mek için geldiğinde umre ihramına girmemişti. O bir savaşçı olarak değil bir Fatih olarak Mekkeye girmişti. O bağlan yeni den birleştirmek, dostluğu te´sis etmek, aradan geçen uzun ay rılıktan sonra kardeşliği ilan etmek istiyordu. Sevgi, nefret edi ci gönülleri cezbeder; kaçan ve ürken akılları eski haline geti rir. Ve sükunete kavuşturur.
Peygamber efendimiz ihramsız olarak Kabeyi tavaf etti. Çünkü gelişi, umre ibadeti ya da Ka´beyi tazim etmek için de ğildi. Fetih işlerini tamamladıktan sonra yaraları sarmak, gö nülleri hoşnud ve Halid bin Velid´in açtığı yaraları tedavi et mekle uğraştı.
Hevazinlilerin îslam ordusuna saldırı hazırlığı içinde olduk larını öğrenince de onlarla karşılaşmak gereğini hissetti. Neti cede uzun bir muharebe oldu. Ancak bu muharebenin sonuçları parlak oldu. Peygamber efendimiz Taife kadar onları izledi. Taifi muhasara altına aldı. Ancak haram ayların geldiğini gö rünce Cirane´ye döndü. Cirane, ihram makatlarından biridir. Orada Umre ihramına girdi. Umre niyetiyle gelip Beytullaha girdi. Bu umreyi Zilkade ayında yapmıştı. Bu ayın bitmesine altı gece kala Medine-i Münevvereye döndü. Hicretin sekizinci senesi olan bu senede hacc etmedi. Yerine niyabetle de hac et tirmedi. Haccın eda ediliş şekillerini, araplarm eskiden beri yapageldikleri şekilde bıraktı. Ancak hac yapmak isteyen müslü-manlarla birlikte îtab bin Üseyd´i rehber olarak bıraktı. îtab onlara hac ettirdi. Peygamber efendimiz Medine-i Münevere´ye dönerken îtab bin Üseyd´i emir olarak bıraktı.
Mevahibül-ledunniye şerhinde de anlatıldığı gibi îtab yirmi yaşlarında idi. Peygamber efendimiz o yaşta olmasına rağmen îtab´ı kendisine halef olarak bıraktı. îtab´m ameli mübarek, ni yeti de halisti. Elinde bulunan şeylerle kanaat eder, asla ta mahkarlık yapmazdı. Peygamber efendimiz ona günlük bir dir hemi rızık olarak verirdi. O da bununla yetinip razı olurdu. Da ha fazlasını istemezdi. Başkalarını da kanaatli olmaya davet ederek şöyle derdi:
"Uy insanlar! bir dirhemle doymayan kimseyi Allah aç bı raksın. Resulullah (SAV) bana hergün için bir dirhem maaş bağladı, artık hiç kimseye ihtiyacım yok!"
Peygamber (S.A.V.) efendimiz, umreden sonra Kur´anı Ke rim hafızı ve Sünnet ravisi Muaz bin Cebel´i İtab bin Üseyd´in yanında yardımcı olarak bıraktı. Muaz´m görevi, insanlara İsla ma öğretmek ve dini hükümleri bildirmek ve aynı zamanda Kur´anı Kerimi ezberletmekti. Zaten insanların cahiliyyetten yeni koptukları ve Medine-i Münevvere halkı gibi Kur´anın göl gesinde yaşamadıkları, hatta Kur´ana düşman olarak hayatla rını sürdürmüş olduklarından dolayı buna muhtaç idiler. Her ne kadar belağatli kimseleri Kur´anın mertebesini; onun yüce olduğunu ve hiçbir şeyin ona üstün olamıyacağını biliyorduysa-lar da ona yine muhtaç idiler.
Peygamber (s.a.v.) efendimiz Umresini tamamladıktan son ra Cirane´ye döndü, orada fazla beklemedi. Yalnız ortada kalan ganimetleride paylaştırdı. Oradan Medine-i Münevvereye doğ ru yola çıktı. Zilkade ayının sona ermesine, altı gece kala Medi ne-i Münevvereye vardı. Taiflileri de şirkleri üzerine bıraktı. Her ne kadar onlar cahiliyet taassubundan kopup İslam´a mey-letmekteyseler de yine de müşriklik halinde bulunuyorlardı.
Öte yanda Malik bin Avf, zaman zaman çevredeki müşrikle re ve Sakıflilere baskınlar yapıyordu. Peygamber efendimiz onu yanına yakın kılıp ikramda bulundu. O da müslüman oldu ve îslami hayatı güzelce yaşadı. Bundan sonra da müşriklere baskınlar yapıyor ve çevredeki müşriklerin yavaş yavaş Islama doğru meylettiklerini kalplerin yumuşadığını haber veriyordu.